mfö'den geliyor: berlin berliiiin veyahut berlin'de nasıl para harcanır? v.02

yemeyip yedirip, giymeyip giydirdiğimiz canımız okuyucularımız, berlin saha çalışması ile ilgili yazıya devam ediyorum.

weinmeister'dan rosenthaler straße'ye ilerlerken, bu dükkanı görmemenize imkân ihtimal yok: fluffy white pink 


vitrine bakan kardeşimiz kim? ben değilim. dreadlock'a karşıyım. bite pireye karşıyım.

neyse, ablam ve benim pek aramız yoktur ama hello kitty'nin put diye tapınıldığı bazı yörelerimiz mevcut. burası o arkadaşlar için adeta bir tapınak.
bakın. gördüğünüz gibi, kıble tarafına, üst köşeye büyücek bir hello kitty konulmuş: 

mağazanın sol tarafı ağırlıkla hello kitty'nin salatanatına ayrılmış. arada ufak minik komik uzakdoğu oyuncakları da bulabiliyorsunuz. ben mesela şu arkada görünen pembe kumbaraların hamburgerli olanından aldım. i ♥ kawaii 


mağazanın sağ tarafı ise çeşitli kıyafetlere ayrılmış. geçen sene güzel, renkli deri montlar vardı. görümcemgile hediye almıştık ama bu sefer pek parlak parçalar yoktu. o yüzden o tarafla pek ilgilenmedim. 
bu arada çalışanları da dükkanın ismiyle müsemma bir şekilde, şeker gibi insanlar. öpüyorum onları. mwaah.

berlin'de apartman araları gibi görünen ama içlerinde cevherler saklayan avlular var. buralara girmenizi tavsiye ederim. ilk fotoğraftaki dükkandan dul halanıza ya da gotik babaannenize bir şeyler alabilirsiniz. öylesine sıkıcı bir yer. 


kedi gibi ara sokaklarda fink atarken bu dükkana denk geldim. tam bir delilik. vitrin tamamen minik tahta oyuncaklarla doluydu. kibrit kutularının içerisine küçük odacıklar yapmışlar. 
 tahta oyuncak işinin kralı prag zannediyordum meğer burada birileri olayın kitabını yazmış.


bu oyuncakların konseptimizle bir alakası olmadığının farkındayım ama kötü mü oldu? iki dakika elbiseden ayakkabıdan başka bir şey geçti kafamızdan.

tekrar konumuza dönecek olursaaak... daha fazla malzemem yok. o yüzden size mitte'deki mavi jeans dükkanının fotoğrafıyla veda ediyorum. 

iki seferdir; sizlere yeterince kaynak sağlayamamızın ezikliğiyle uykusuz kalıyoruz. düşündük taşındık ve bunu telafi etmek için, ay farkıyla büyük ablam ve ben bu perşembe amsterdam'a gitmeye karar verdik. 
dönüşümüze hazırlıklı olun.
bakalım neler giyememiş olacağız, bakalım sizlere neler giymeyi hayal ettireceğiz.
esen kalın canım moda tutkunlarım.

Chloe'nin Koyunu Sonra Çıkar Oyunu

Leydi Diana Haziran 1983'de Berkshire'da bir polo maçında aşağıdaki güzel koyunlu kazağı giyer. Joanna Osborne & Sally Muir tasarımı kazak ertesi gün dergileri süslemeye başlar.


Sonra aradan yıllar geçer ve Chloe bu güzel desenli kazağı bizim için yeniden üretir.

Beğendiniz mi? Beğenirsiniz tabi. Çünkü 234 Euro. Şimdi siz bu kazaktaki tatlı koyunları sayarken birileri de paraları sayıp havasını atıyor kelebeklerim. Yok yetmiyor bir de kaşkolunu, beresini yapıyorlar. O da çok güzel oluyor.


Ay ben bunlara bayıldım, aktım, sosyeteme yakıştı, para elimin kiridir diyorsanız lütfen şuraya oturunuz. Şunu boynunuza sarınız, şunu da başınıza takınız, bunu da sırtınıza alınız. Sonra bana fotoğrafınızı yollayınız. Siteye koymazsam allah çarpsın!
See You Bye Chloe!

berlin'de nasıl para harcanır? v.01

eeey sevgili stil avcıları, eeey ellerini sallasa modaya çarpan okuyucularımız; 

biliyorsunuz ki sizler için hiçbir masraftan kaçınmıyoruz. geçen ay ablamın madrid'e gitmesinin akabinde ben de boş durmadım ve yalnızca sizlere yararlı olabilmek amacıyla ufak bir berlin seyahati organize ettim. daha önce ablamın da benim de gidip hastası olduğumuz berlin, beni yine sevgiyle kucakladı.

henüz döndüm ve ayağımın tozuyla size birkaç alışveriş mekanı tavsiye etmek isterim.
(bu arada, fotoğrafların elini ayağını düzelten zeynep brothers'ın official art direktörü nazi selen'e de buradan öpücükler gönderiyorum. iki alt katımda aslında gönderene kadar gidip öpsem daha iyi olur.)

berlin'e gittiniz, bari gelmişken birkaç parça bir şeyler alayım diyorsanız ben size hackescher markt ve weinmeister çevresinde dolanmanızı öneririm. yalnızca ana caddelerde değil, ara sokaklarda da bir sürü büyüklü küçüklü butiklerle karşılaşacaksınız.
genel bilgi verdikten sonra sıra geldi fotoğraflı bir yolculuğa.
ilk durağımız: made in berlin.weinmeisterstraße'deki bu kocaman dükkan bir ikinci el ve vintage cenneti.


fotoğrafları kötü çekmişim ama burası aslında göründüğünden daha büyük ve daha renkli. her şey renklerine göre ayrılmış. 

yüzlerce kıyafetin yanısıra şapkadan, eldivene, fulardan, çantaya yüzlerce de aksesuvar onları alıp evinize götürmeniz için size yalvaran bakışlar atıyorlar. 
 
İKİ KOCAMAN ODADA YALNIZCA AYAKKABI VAR. öhm, pardon, heyecanımı mazur görün.

yine renklerine göre ayrılmış, 60'lardan 90'lara çeşitli yaşlarda bir sürü yavru burada hemrenkleriyle dizilmiş, sizi çağırıyorlar. duyuyor musunuz? 

berlin'deki yakışıklı abilerimiz çıplak kalmasın, onlar da ikinci el/vintage dünyasından nasiplensin diye alt katı olduğu gibi erkek reyonu yapmışlar. Fotoğraf yalnızca katın 10'da 1'ini falan gösteriyor bu arada. Erkek ayakkabı odasını da ucundan gördüğü için bu açıdan çektim.
Ya da öylesine çektim ama şu an kılıf uyduruyorum, bilemezsiniz ki, hehehe. 
"oh, zeynep brothers, iyi ki varsınız, ben buraya gitmek istiyorum ama nasıl?" diyorsanız; bıyrın size adresini de vereyim: neue schönhauser str. 19
türkçe meali: gidin alexanderplatz'den u8'e binin, weinmeister'de inin, bulacaksınız.

hatta salı günleri 12 ve 15 arasında giderseniz happy hour'u yakalamış olursunuz, zaten uygun olan fiyatların üzerinden bir de %20 indirimi kaparsınız.

her şey sizler için canım moda tutkunları.
biz giyemedik, siz giyin diye.
devam edecek...

LULU GUINNESS


Merhaba sizi gidi alışveriş düşkünleri. Kızkardeşimin eklediği paltolar ile kullanmanız için size tatlı çantalar aldım. İşte Lulu Guinness'in aklındaki kadınların elindeki çantalar. Biraz pahalılar ama tatlılar.
Mesela yukarıdaki küçük hanımın şöförü ismini verdiğim bebe benim olmak için 295 pound istiyor.
Yukarıdaki seksi dudak ise renkli gece hayatımın bir parçası olmak için şehvetli bir şekilde gülümsüyor. Ama 195 pound'dan aşağısına senin olmam diyor.

bu sabah gökkuşak var istanbul'da

sabah işe doğru yürürken çenemin takur tukur birbirine vurmasıyla, kışlıkların saklandıkları yerden çıkma vakitlerinin geldiğini anlamış bulundum. o yavaş geçişi beceremiyorum bir türlü, bir anda donarak kışın geldiğini idrak ediyorum.

bu sabah ne giysem diye düşünürken, neler giyemediğimi de aradan çıkarttım.
burberry'nin halalar ve teyzeler için olduğunu düşünmüşümdür. ama bu alttaki bebeği görünce cizıs kırayst, yine yanılmışım dedim. içimde bir general mi var bilmiyorum ama bu military style denilen şeye bayılıyorum.

16 yaşında saçlarım 3 numara ve ayağımda postallar varken beni görecektiniz. aradan 10 sene geçti, hâlâ haki yeşil paltom ve çeşitli postallarımla rus ajanı kılığında dolaşıyorum mutluluk içinde.

neyyyse, işte bu bebek diyorum, 2479 yuro diyorum, aaah diyorum, aaah. 



sadece bu değil tabii, bir de chloé var. o da 1781 yuroluk fiyatıyla kendine sıcak bir yuva arıyor.



yukarıdaki ikisinden sonra 985 yuroluk fiyatıyla kırmızı stella mccartney palto insana pek kelepir geliyor değil mi? hehehe. 



yalnız şöyle bir durum var ki, insan olan bunları yağmura çamura giymeye kıyamaz.